TOROS CANAVARI
“Yanlış yaşam doğru yaşanamaz.” (Adorno)
“Benim kanunlara karşı en derin bir hürmetim ve gayetle yüksek bir saygım vardır. Ammmmaaaa, anlayalım biyol: Bu kanun kitapları kimin için yazılıyor? Dayanacak bir dikili ağacı, tutunacak kuru bir dalı olmayanlar için mi, yoksa vatanını imar eden hakiki vatanseverler
için mi? Bu kanun kitapları baldırı çıplak çapulcular için mi, yoksa bu mübarek vatanın mülk sahipleri için mi? Bu kanunlar sizden yana mı, bizden yana mı? Söyle bakalım, ver cevabını!” diye soran Ziya Çalakçı, acaba sadece bir ev(ler) sahibi olarak mı konuşuyordu?
Evinin dört duvarı arasında kurduğunu düşündüğü ve bu ev/sığınakta korkularından uzak, korunaklı bir yaşam sürdüğünü düşünen, bu sığınağın hiç de düşündüğü gibi güvenilir olmadığını anladığında düştüğü boşluktan çıkamayan ve bunun için hiçbir çaba göstereme-
yen Nuri Sayaner acaba başkaca örneği olmayan bir bireyi mi temsil ediyordu?
Korkuların temsilcisiyken, gelişen şaşırtıcı bir olayla, güçlü olana biat etmenin ve teslimiyetin yeniden üretildiği bir tabloda, Ziya Çalakçı ve fedaisi Duman Osman zalimlikleri bir yana, hangi toplumsal ruh halinin temsilcileridir?
Kimdir canavar? Korkularımız nelerdir? Nasıl tutsağı ya da uşağı olabiliriz korkuların? Hadi bıraktık her şeyi: Evimize sığındığımızda korunaklı bir yaşantımız olabilir mi? Böyle durumda evler; ilk bakışta güzel koltuklar, perdeler, masalar, örtüler vs. ile bir tutsaklığın kalın duvarlarının, boyalarla, renkli kağıtlarla gizlendiği ve gardiyanlığı bize verilmiş tutsak evleri midir yoksa?
İşte “TOROS CANAVARI”, Aziz Nesin’in mizah ustalığıyla kaleme aldığı ve kendi ifadesiyle “karagülmece” dediği bir güldürü şölenidir; içinde gizli acı sosuyla: Sömürünün; ezme ve ezilme ilişkisinin acımasızca sürdüğü; adaletin, sadece egemenlerin çıkarına işlediği hiçbir toplumsal yapıda, güvenli hiçbir sığınak yoktur!
Kim bilir, belki de Aziz Nesin Usta, çok iyi bildiği bu sistemde, ölünce bile güvenli bir sığınak olmadığı gerçeğinden hareketle, arada bir çiçek bırakacağımız, üzerinde ismi yazılı bir mezar bırakmaktansa, kendisi çiçek, böcek olup bize yine ulaşan ve seslenen bir var oluşu seçmiştir, doğada eriyerek.
100. yaşında ellerinden öperiz Aziz Usta!.