OYNAYANLAR

 

MÜFETTİŞ

Baskının, zulmün egemen olduğu her yerde, yolsuzluk, rüşvet, haksızlık, vurgunculuk başta gelir. Egemen zincirin her halkasının pay aldığı bu soygun ve zulüm düzeninin en belirgin özelliklerinden biri de “korku”dur. Hayır, egemenlerin yüreklere saldığı, düzenlerini sürdürmenin besleyici bir aracına dönüştürdüğü korkudan söz etmiyoruz; haksızlığı ve zulmü rehber edinmiş olanların artık kendi hayatlarında yaşadıkları, onları uykularında bile rahat bırakmayan korkudan söz ediyoruz. Çünkü ne yaptıklarını en iyi onlar bilir! Ve öyle bir an gelir ki, bu korku gerçek olmayan şeyleri yaratır, hep izlendiğini ve gözlendiğini düşünür Çalan. Kimseye güvenemez ve herkesten kuşku duyar. Çünkü Çalan, artık çalanlardan da çalmaya başlamıştır! Dur durak bilmeyen bir çalma duygusu, korku içinde de olsa benliğini ele geçirmiş, alt-çalan üst-çalan’dan pay gizlemeye, artık ondan çalmaya başlamıştır; tutkunun ve korkunun inanılmaz çatışması korkulu düşler, hayaletler ya da gerçek olmayan güçler üretir. >

Gogol’ün “MÜFETTİŞ” oyunu, yazarın herkesçe bilinen “BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ” ile birlikte tiyatro tarihinde unutulmazlar arasındadır. MÜFETTİŞ, yazıldığı zamandan bu yana birçok öykü, oyun ve filme konu olmuş, ilham vermiş bir “yanlışlık” komedisidir.

Bu oyundan uyarladığımız “MÜFETTİŞ”, soygun ve sömürü düzenlerinin, biçimler değişse bile öz olarak ne kadar aynı olduklarını, ezilenlerin itirazlarının iktidara dönüşememesi halinde ise bu oyunun, egemenler ve onların sahte dünyalarında başka biçimlerde ama sonsuza dek oynanıp duracağını da anlatır!

Oysa biliriz ki “Korkak, tehlike olmadığı zaman yumruk sallar.”

 

 

MÜFETTİŞ OYUNU ÜSTÜNE

 

Ahmet Telli

Gogol’ün Müfettiş’i 19. Yüzyılın ilk yarısında yazılmış olmasına karşın, bugün hâlâ güncel olma özelliğini sürdürüyor. Öyledir; iyi bir sanat eseri, yaratıldığı zamanı aşarak gelecek zamanlarda da sürdürür sözünü. Fazıl Hüsnü Dağlarca söylemişti: “Bir sanat yapıtı, hem saat gibi içinde yaşadığımız zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü göstermelidir.” Böyle olduğu içindir ki, Shakespeare’in oyunları, Homeros’un anlattığı tipler daima tazeliğini koruya gelmişlerdir. Çünkü insandır, insanlık halleridir onları günümüze taşıyan. Cesuru da gelir bugüne, korkağı da…

Müfettiş’te, Belinski’nin deyişiyle “küçük tutkuların, küçük çıkarların kaynaştığı anlamsız, boş bir yaşam görüyoruz.” Bu küçük çıkarlar, kahramanları gülünç durumlara sokar. Devlet görevlilerinden esnafa kadar sarmal ilişkiler içindeki kasaba, dönemin toplumsal gerçekliğini de sergiler bir bakıma. Küçük çıkarların büyük korkulara yol açtığını gördükçe, bu tiplerin yaşadığımız, içinde bulunduğumuz gerçekliğin de tipleri olduğunu acı bir gülümsemeyle fark ederiz. Dahası, bu tiplerin adları bile canlanır zihnimizde.

İnsanlığın belleğine yerleşmiş klasik başyapıtların sinemada, tiyatroda yeni yorumlarıyla karşılaşmışızdır. Zamanın eskitemediği yapıtlar böylece gündeş yüzleşmelere de olanak verir, dünden bugüne değişen ve değişmeyen insanlık hallerini gözlemleriz. Shakespeare’in oyunları başta olmak üzere Moliere’in, Sofokles’in yapıtları defalarca farklı yorumlarla sahnelenmiştir ya da sinemaya uyarlanmıştır. Bu bağlamda bu kez, yönetmen Yılmaz Demiral’ın Müfettiş oyununu ele aldığını görüyoruz.

Demiral’ın sahnelediği Müfettiş, Gogol’ün Müfettiş’i gibi gözükse de, büsbütün o değildir. Kişiler daha yakın zamanların, hatta şimdinin canlandırılmasına yaslanır. Bunu bir anakroni değil, zamanın eklediği teknik sunumların kullanımı olarak görmek gerekir kanısındayım.

Oyunda kişilerin düştüğü komik durumlar acınasıdır ama, diğer yandan etkin izleyici, kişilerden çok toplumsal yapının çarpıklığını, insanı yozlaştırıp küçük çıkarların kişileri yaptığını fark edecektir.

Hiçbir kabahat sonsuza kadar saklı kalmaz. Hayat bir biçimde ayağını dolaştırır kabahatlinin. Oyunda öyle de olmuş, oyun kişilerinin uydurma müfettiş karşısındaki iç sarsıntıları, onları gülünç ve acınası durumlara sokmuştur. Rüşvet alenilik kazandıkça kötülüğün de katmerleşmesine yol açıyor, alttan alta toplumsal çürüyüşün nereden kaynaklandığını izliyoruz. Uydurma müfettişi de (buna zoraki müfettiş de denebilir), kendilerine benzeten kişiler, yüzleşme için aynaya değil kendi benzerlerine bakmaya başlayacaklardır. Buna yüzleşme değil, yüzleşme korkusu da denebilir. Vahim, dramatik, ama gülünçtür ortaya çıkan görüntü. Kötülük ancak yeni kötülükler üreterek sürdürebilir kendini.

Kişilerinin kurtuluş yolunu göstermez ya da açıklamaz oyun. Çünkü sorun dipte, toplumsal yapının kendisindedir. Edilgin izleyici oyun boyunca gülecek ama etkin izleyici çözümü, oyunu birlikte izlediği kişilerle oyun bittikten sonra tartışacaktır sanıyorum. Yılmaz Demiral, oyunun da yapısından hareketle bunu amaçlıyor kanısındayım.

Yılmaz Demiral’ın Müfettiş’i, gerçeğin değiştirilebilir olduğunu, değiştirilmesi gerektiğini Gogol’e katılarak göstermiyor; onu etkin izleyiciye bırakıyor.